10 Nisan 2013 Çarşamba


10 Items or Less / Ekspres Kasa

Bu filmde bir o kadar haylaz Morgan Freeman'ı daha çok seveceksiniz.


Sadece 82 dakikanızı ayıracağınız, çok samimi ve bitince yüzünüzde gülümseme bırakan nadir filmlerden Ekspres Kasa. Öncelikle söylemeyi isterim, basit ve sıradan bir film olmasına rağmen izlerken eğlendim. Ayrıca müziklerine bayıldımmmm. Morgan Freeman için izlemeye başladığım, neden İspanyol değilim ki dedirten Paz Vega’nın başrolde olduğu, 2006 yapımı bir film. Oyunculuk kariyerinin son yıllarına gelmiş bir yıldız(Morgan Freeman) kendini Amerika yollarına atmasıyla hikâyemiz başlıyor. Daha sonra, bir markette İspanyol kızımız Scarlett ile karşılaşır. Konunun sevimli tarafları çok fazladır ve yine her şeyiyle doğaldır. Birbiriyle zar zor iletişim kurabilen bu ikilinin birlikte 5-6 saati geçirmesi üzerine mizah ve hüzün dolu dostluğu üzerine kurulu bir film.
Gürültülü patırtılı ya da kafa karıştıran filmlerden doğallığıyla ayrılıyor Ekspres Kasa. Onca şatafatlı filme bakınca bazen sade ve dinlendirici bir şey izlemek istiyor insan buda işte öyle bir film. Yüksek maliyetli kafa yoran senaryolu Hollywood filmlerinden bu yönüyle ayrılıyor. Hayata bakış açısında farkındalık yaratmayı amaçlayan filmde, adından da anlaşıldığı üzere hayatta değer verdiğiniz 10 ya da daha az şey üzerine kurulu. Filmin Morgan Freeman’ın başından geçen eğlenceli bir hikâyesi olması da ayrı bir güzel. Freeman bu filmde birebir kendini oynamıştır. Paz Vega’ nın oyunculuğuna değinmek gerek arkadaşlarım... Gerçekten çok güzel bir oyunculuk sergilemiştir ve Scarlett karakterini çok güzel yansıtmıştır… Morgan Freeman’ın oyunculuğuna ise söz yok. Filmi güzelleştiren Freeman’ın ta kendisi…
Verecek büyük bir mesajı olmayan, sonuyla sizi koltuğa yapıştırmayan ama zaten bunları kanıtlama gayesiyle yapılmamış içten, sıcak ve sonunda yüzünüzde bir tebessüm bırakan bir film. Filmin en güzel sahnelerinden biri de iki ana karakterin arabayla yolcukları sırasında ilginç bir düete imza attıkları sahnedir. Morgan Freeman, Paz Vega'yı gidecek olduğu iş görüşmesinde başarılı olması için motivasyon ürünü bir şarkıya başlar ardından Paz Vega da klasik bir ispanyol şarkısını ona öğretmeyi dener, olaylar gelişir. Ayrıca tam anlamıyla "kendini iyi hisset" filmidir.
Filmde Morgan Freeman’ın Paz Vega’ya söylediği bir sözleri de yazmadan geçmeyeyim. “Sen 25 yaşında hayata küsmüşsün... Ben ilk filmimi figüran olarak 32 yaşında çektim" repliği bile filmin özünü anlatmış.

Buyrunuz, filmden iki şarkı J




8 Nisan 2013 Pazartesi

Hem yüreğinizi ısıtacak, hem de yüzünüzü güldürecek güzel bir film, 
Can Dostum

Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım ve bitmesini hiç de istemediğim bir film, Can Dostum. Birçok ülkede izlenme rekorları kıran filmi izlerken, bunun tesadüf olmadığını anlamış bulundum. Demek ki güzel ve çarpıcı bir film yapabilmek için süper star oyuncularınız, milyon dolarlık efektlerinizin olmasına gerek yokmuş. Sıcacık, samimi ve içten bir filmle de bunu başarabiliyormuşsunuz.

Can Dostum (Fransızca adıyla Intouchables), yönetmenliğini Olivier Nakache ve Éric Toledano'nun üstlendiği, komedi-drama türündeki 2011 yapımı Fransız filmi. Başrollerini François Cluzet ve Omar Sy paylaşıyor. Yamaç paraşütü kazası sonrası boynundan aşağısı felç olan bir adam ile kendisine yardımcı olması adına işe aldığı yardımcısının hikâyesini anlatıyor. İzleyen herkesin seveceği hep yanında olmasını isteyeceği bir dost var hikâyemizde. Bedensel engelli zengin Philippe ile banliyö delikanlısı Driss’in sıra dışı arkadaşlığını anlatan filmde, Philippe'nin çok parası, her ihtiyacın hizmet eden ayrı ayrı hizmetçileri, bir dünya akrabası var ama aslında ihtiyacı olan tek şey samimi bir dost. İşte tam bu noktada iş başvurusu için gelen İdris yani Driss devreye giriyor. Driss’in bu kadar sempatik olması da filme daha farklı bir hava verdiği kesin. Fransızların o kültür kokan ihtişamlı hayatlarını tamamen eğitimsiz bir siyah adam tarafından renklenmiş olması filme bir mana kazandırıyor. Yanlış olmasın, ben Fransız esintisine bayılırım, onların ışıklı caddeleri, görkemli yaşantıları, kadınları ve tabii ki o Fransızcanın büyülü sesi, hepsi güzel… J

Her neyse, bu film, Omar Sy'ın yani Driss’in,  César Ödülüne layık görülen ilk siyah oyuncu olarak tarihe geçmesine de katkıda bulundu. Film, gerçek bir olaydan esinlenilerek uyarlandı. Daha doğrusu, Philippe Pozzo di B

orgo’un Can Dostum isimli kitabı 30 milyonu bulan gişesiyle tüm zamanların en çok izlenen filmi oldu. Philippe, can dostu driss’le olan dostluğunu şöyle anlatıyor:  “Ben aristokrat gibi yaşamayı sevmediğim ve bu ortamdan uzaklaşmak bahanesi ile yamaç paraşütünü hobi edindim... Ancak kazadan sonra mecburen bu ortama bağlı kaldım... Kimseye kendimi anlatamadım... Bana bakacak birini değil beni tekrar özgürlüğüme kavuşturacak birini arıyordum ve karşıma idris çıktı ve benim aristokrat olmayan tarafıma hitap etti, aradığım arkadaşı bulmuştum... Telefon çaldığında bana telefonu uzatıyor unutuyor, başım dışında hiçbir uzvumu kullanamadığımı.  Hiç bir şekilde bana acıma göstermiyor. Bana acıyacak birini değil, dost istiyordum.”

Filmin sonunda da gerçek kahramanlarımızdan bir kesit veriliyor. Driss ablası öldüğü için Fas’a gidiyor, can dostu da peşinden oraya yerleşiyor. Philippe şimdi evli ve 2 çocuk babası, Driss ise bir şirketin sahibi, evli ve 3 çocuk babası.

Konusunu gerçek hayattan alıyor olması da filmin çekiciliğini arttırıyor. Filmde ki oyuncuların role bire bir uyması, en duygusal anı bile yalın bir şekilde abartısız dramatize etmeden hatta tebessüm ettirerek yansıtan süper film. Kısacası, izleyin kaçırmayın, üzülmeyin. J
                                                                                     Esas kahramanlarımız. Driss ve Philippe